1 Mayıs 2010 Cumartesi

Çizgi Roman Dünyasına Psikolojik Bir Bakış

Psikoloji, insan davranışlarının her alanına nüfus eder, ama sıradan ve günlük eylemler söz konusu olduğunda göz ardı edilir. Edebiyat dünyasında bir türlü üvey evlat muamelesi görmekten kurtulamamış zavallı çizgi romanlar, genellikle çocukça bir eğlence olarak görüldüğü için dışlanır. Halbuki günümüzde çizgi roman dünyası, milyarlarca dolarlık bir endüstridir.



Attığı sağlam adımların sonucunda tüm dünyada, sadece çocuklar ve gençler tarafından değil, ciddi, ağırbaşlı yetişkinler tarafından da okunur hale gelmiştir. Manga’nın milyonlarca alıcısıyla büyük ve karlı bir iş kolu olduğu Japonya’da, her gün neredeyse yarım milyon çizgi roman dergisi satılmaktadır. Bunların çok büyük bir yüzdesi, özel ya da halka açık yerlerde, özel kütüphanelerde ve sadece Tokyo’ da sayıları 300’ü aşan Manga Café’lerde yetişkinlere satılmaktadır. Avrupa’daki çizgi roman talebini de göz ardı etmemek gerekir. Özellikle Fransa ve İtalya’da çocukları, gençleri ve yetişkinleri besleyen, kayda değer bir çizgi roman endüstrisi mevcuttur. Çizgi romanların ikinci dünya savaşı sonrasındaki on yılda daha çok gençlere pazarlandığı Amerika’da son on yılda, özellikle çizgi roman isimleri ve okur sayısında genç-yetişkinlerin hedeflendiği pazarda patlama meydana geldi. Bir çok yetişkin, “Batman”, “Örümcek Adam” ve “X-Men” gibi, Hollywood filmlerince diriltilen nostalji rüzgarlarında, popüler çizgi romanların girdabına kapıldı. Bu gerçekler dikkate alındığında, çizgi roman psikolojisini incelemekten kaçınmak, önemli ve yayılımcı bir insan görüngüsünü dikkate almamak olur.

Çizgi romanların, psikolojik yönleri dâhil, incelendiği birçok çalışma olmasına rağmen, bu konuda gerçek anlamda psikolojik bir araştırmaya rastlanmamaktadır. 1950`lerin bilimsel araştırmalarından daha az olduğunu çürüten, çizgi romanların popülerliğini, süper kahraman kültünü ve ırksal yaklaşımları araştıran, sayısız makale vardır. Ayrıca, okur yazarlığın gelişiminde çizgi romanların etkisini araştıran eğitime yönelik çalışmalar ve sosyolojik incelemeler de mevcuttur- Japonya’daki “Ladies Comics-Bayanların Çizgi Romanları” adlı araştırmada, romantik fantezileri ve baştan çıkarmaları inceleyen Arkansan Üniversitesindeki Kinko Ito`nun çalışmaları gibi.

Bunların yanı sıra, Manga ve çizgi romanlarla ilgili Japon toplumunu biçimlendiren çeşitli çalışmalar da bulunmaktadır. Bu çalışmalarda psikolojik olarak çok ilginç bilgilere rastlanmasına karşın, bunların hiçbiri psikolojik birer çalışma değildir. Çizgi romanlara ilişkin psikolojik çalışmaların çoğu Italya`dan çıkmaktadır. Imbasciati ve C. Castelli’nin “Psychology of Comics-Çizgi Romanların Psikolojisi”, M. Mongai’nın “Psychoanalysis and Comics-Psikoanaliz ve Çizgi Romanlar”, ve M. Minelli’nin “Notes of Psychology of Comics-Çizgi Roman Psikolojisi Üzerine Notlar” bunlardan bazılarıdır. Ne yazık ki bunlar arasından sadece Marco Minelli`nin (1992) “İtalyan Çizgi Roman Psikolojisi” adlı çalışmasının bir kısmı İngilizceye çevrilmiştir.

Minelli’nin çalışması özellikle, çizgi roman okunurken etkin hale geldiği düşünülen psikolojik savunma mekanizmaları konusuna odaklanması açısından ilgi çekicidir. Minelli en sık oluşan yedi mekanizmayı şöyle sıralar: (1) özdeşleşme, (2) yansıtma, (3) yer değiştirme, (4) idealleştirme, (5) inkar-yadsıma, (6) ayırma-bölme, (7) zaman-mekan uzaklığı/soyutlama.

Bu yazı, çizgi roman edebiyatında rastlanılan özdeşleşme, yansıtma, yer değiştirme ve idealleştirme savunma mekanizmalarını örnekleriyle birlikte incelemeyi amaçlamıştır.

Neden bir adamın uçabileceğine inanmak isteriz? Nasıl oluyor da milyonlarca insan, Peter Parker`ın canlı bir Örümcek Adama dönüşünü izlemek için sinemalara doluyor? İnsanların çizgi roman karakterlerini bu kadar benimsemelerinin ardında yatan nedir? Bunu tek kelimeyle açıklayabiliriz: Özdeşleşme. Doğu ya da Batı olsun her kültürde, insanlar hayatlarına biraz fantezi katma ihtiyacı duyarlar ve başkalarının eylemleri aracılığıyla onların yaşantısına katıldıklarını hayal ederler. Birçok insan çizgi roman okuduklarında, bu ihtiyaçlarının giderildiğini görür. Grafik illüstrasyonlarıyla çizgi romanlar, insanın, çizenin yarattığı dünyayla yani gerçekte kendisine ait olmayan dünyayla özdeşleşmesini sağlar. Çizgi roman dünyasında olan eylemler gerçek dünyadan yeterince uzak olmasına karşın, okuyucu, karakterlerin içinde bulunduğu durumlara duygusal tepki verebilmenin bir yolunu bulur.

Özdeşleşme, Coon (2001) tarafından şöyle tanımlanmıştır: “ Başka bir kişinin hedeflerini ve değerlerini kendi davranışlarıyla birleştirme; birine duygusal bir bağla bağlanma ve onun gibi olmak isteme.” Bu basit tanımlamadan, biri kendini başka biriyle özdeşleştirdiğinde, bunun, davranışlarını ve seçimlerini etkilediğini öğreniyoruz. Çocuklarda ve gençlerde, belirli biriyle özdeşleşme, etkilendikleri kişiye bakarak yaptıkları hareketlerde, gerçekleştirdikleri eylemlerde görülebilir. Çizgi romanlar her zaman, gençlerin kendilerini özdeşleştirecekleri karakterlere sahiptirler. Bill Finger ve Bob Kane, gençlerin dikkatini Batman çizgi romanını okumaya yöneltmek için bir yol bulmaları gerektiğinde, “Harika Çocuk” Robin’i yarattılar.

Bob Kane yıllardır yaptığı röportajlarda, kendisinin ve Bill Finger`ın Robin’i, Robin Hood karakterine benzer tasarladıklarını söylemektedir. Böylece ikili, daha genç çocukların, “Kara Şövalye” Batman’in cazibesine kapılan abilerinden daha farklı bir düzeyde özdeşleşecekleri bir karakter yaratmış oldular.

Özdeşleşme birçok yönden, çizgi roman hayranları için çekicidir. Okuyucu, özellikle de gençler, Peter Parker gibi bir karaktere bakıp, kendilerine yoğun eleştirel bir bakış yöneltmeden, sahip oldukları eksiklikleri görebilirler. Bu onların, kendi ruhlarını kırma korkusu olmaksızın başarısızlıklarına bakmalarını sağlar ve yetersizliklerini daha katlanabilir kılar. Wolman’ın (1989) dediği gibi, “Özdeşleşme yüksek yoğunluktaki dürtülere hakim olma çabası içinde, diğerlerini taklit etmeyi içeren bir savunma mekanizmasıdır”. “İtalyan Çizgi Roman Psikolojisi” makalesinde ( http://digilander.libero.it/romanzi/comicspsycho.htm 3/30/2003) Marco Minelli, okuyucuların, çizgi roman karakterleriyle özdeşleşme aracılığıyla, kendi gerçek yaşamlarında tatmin edemeyecekleri arzuları gerçekleştirdiklerine dikkat çekmektedir.

Çizgi roman yayıncılarının öncelikli pazarı, gençler ve yirmili yaşlardaki genç-yetişkinlerdir. Bir çizgi roman dergisindeki ana kahramanla en iyi özdeşleşme becerisine sahip olan grup, bu gruptur. İnsanlar en çok Peter Parker (Örümcek Adam-Spider Man) karakteriyle özdeşleşirler. Peter’ın hikayesi evrenseldir ve gerçek sorunları olan ilk süper kahramanlardan biridir. Stan Lee ve Steve Ditko, 1960’lı yıllarda Örümcek Adam karakterini yarattıklarında, ortalarda genç bir süper kahraman yoktu. Gençler, Örümcek Adam’a kadar, yardımcı kahramanlarla idare ediyorlardı: Batman’in Robin’i ve Green Arrow’un Speedy’si, bilinen en iyi örneklerdir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder